18 Mart 2009 Çarşamba

2007 Kasım'da Fadime Yılmaz'ın yaptığı röportaj



Orhan Veli İlköğretim Okulu Tiyatro Grubu İle Söyleşi

Bu söyleşi 12 Kasım 2007’ Fadime Yılmaz / Zeytinburnu Halk Sahnesin tarafından gerçekleştirilmiştir. Söyleşiye eğitmen Başak Doğan, grup üyelerinden Elif Nur Şahlanır, Gizem Gül, Eda Yılmaz, Şafak Memiş, Rıza Yılmaz, UğurÖkmen, Emrah Ağca, Bahar Sayanoğlu ve Seda Yılmaz katılmıştır.



Bildiğiniz üzere bu röportaj önemli bir etkinlik. Birincisi: kendi metninizi yazıp oynadınız bu sene. İkincisi: buna benzer bir röportajı Mehmet Beyazıt Lisesi Tiyatro Kulübü “Çatlak Sesler” oyuncularıyla da yaptık. Bunun nedeni, bu iki grubun birbirilerinin çalışmalarını süreç içerisinde izliyor olmaları. “Irak” değildiniz, “Irak” olmadınız. Üçüncüsü: bu eğitmenlerin aynı bölgede olmaları, birbirilerini tanıyor olmaları ve aynı tiyatro grubu olan Eğitim-Sen 2 No’lu Tiyatro Eğitim araştırma Birimi (TEAB) tiyatrosunda birlikte çalışıyor olmaları. Bu çalışmalar eğitmenlik tarihine de bir ışık tutma niteliğindedir


Orhan Veli ilköğretim okulunda örenci olmak, tiyatro yapmak nasıl bir şey? Bundan sonra tiyatro ile ilgili neler yapacaksınız?

ELİF: okula gidiyorduk ama çoğunlukla bir şeylerle ilgilemediğimiz için derslerimiz kötü oluyordu. Geçen sene tiyatroyla ilgilendik. Kendimizi büyük insan gibi, sanatçı gibi hissettik. Sonra derslerimizi sevinçle yaptık. O yüzden derslerimizin çoğunluğu takdirdi, teşekkürdü. Tiyatroya gelmeyenler kötü notlar aldı. Gelenler iyi notlar aldı.

ŞAFAK: Tiyatro hayatımıza hocamızın sayesinde girdi. Şimdi hayatımızın önemli bir köşesinde duruyor. Derslerimizde taklitler yapıyorum. Eski okulumuzda arkadaşlarımızla konferans salonunda tiyatro yapıyorduk.

RIZA: Biz önceden tiyatroyla hiç ilgilenmiyorduk. Hatta tiyatronun neyle ilgili olduğunu bilmiyorduk. Başak Hocamız sayesinde tiyatronun nasıl bir şey olduğunu öğrendik. Ben bu yüzden büyüyünce tiyatrocu olmak istiyorum. Hocamıza teşekkür ediyorum.

ELİF: Ben önceden hayal gücümü kuramıyordum, hayal edemiyordum. Mesela bir kişinin üstünde şu olursa nasıl durur diye hayal edemiyordum. Şimdi hayal edebiliyorum. Nasıl duracağı konusunda hayal kurabiliyorum.

EDA: Hocamız olmasaydı tiyatroya en baştan katılamazdık. Hiç birimiz tiyatro yeteneğimizi ortaya koyamazdık. Mesela, öğretmenlerimiz bir hikaye anlattığında onu kafamda canlandırıp gözümün önünden geçirebiliyorum. Arkadaşlarımın da böyle olduğunu sanıyorum. Tiyatro yeteneğimizin ortaya çıkması Başak Hocamızın sayesinde oldu.

GİZEM: İlk önce biz bu yola tiyatroya hocamızla birlikte girdik. Ben gelecekte, büyüdüğümde şimdiki hallerimi oynamak istiyorum. Başak Hocayla güzel günler geçirdik onları oynamayı düşünüyorum.

Gelecekte oyun metniniz hazır yani?

(Gülüşmeler...)

GİZEM: Evet hazır

EMRAH: Hocamız olmasaydı tiyatroya başlayamayacaktım. İlk defa geçen sene tiyatro yaptım. Hocamıza çok teşekkür ediyorum.

SEDA: Geçen seneden bu seneye kadar hep tiyatro yaptık. Tiyatromuzun adı: “Biz de Çocuğuz” idi. Gelecek senelerde de yine tiyatro yapmayı hedefliyoruz. Bu da gençlerle ilgili olabilir, ailelerle ilgili olabilir...

UĞUR: Benim gelecekle ilgili tiyatro projelerim; mahallemizi anlatmak istiyorum ve Romanların hayatını. Çingene dedikleri bir lakapla onlara anlatmak istiyorum.

EMRE: Altıncı sınıfa kadar geldiğimizde kimse tiyatro yapacağını bilmiyordu. Hocamızın sayesinde bir çok arkadaşlarımız tiyatro öğrendi ve bunun için kendisine teşekkür ediyorum.

RIZA: Arkadaşlarımın dediği gibi biz Başak Hoca sayesinde öğrendik. Hocamız da tabi ki doğuştan bilmiyordu tiyatroyu. O da birilerinden öğrendi. Hocamıza öğretenlere de teşekkür ediyorum.

ELİF: Başak Hoca bize öğretti biz de gelecek nesillere öğreteceğiz. Ben de öğretmen olacağım ama Başak Hoca gibi İngilizce öğretmeni değil sınıf öğretmeni olacağım. Onlarla beş sene olacağım için onlara daha çok bilgi öğreteceğim tiyatroyla ilgili. İlk yaptığımız tiyatro bizim, “televizyon izlerken nasıl durursunuz” sonra “birisini beklerken nasıl durursunuz” böyle “gülerek mi, ağlayarak mı nasıl yaparsınız” diye çalışmalar yaptık. Ben de büyüyünce Başak Hoca gibi tiyatrocu olacağım.

Bu çalışmanın belgelenmesi gerekiyor. Biz içeriden kendimizi ne kadar eleştirirsek eleştirelim, dışarıdan bakıldığında iyi bir model diye düşünüyorum. Zira her şey İstanbul’dan ibaret değil. Farklı coğrafyalara ulaşması gerekiyor. Bu tür modellerin belgelemesi konusunda ne düşünüyorsunuz Başak Hoca?

BAŞAK: Belgeleme aslında bir tarih yazımıdır. Bu açıdan eğitmenlerin çok önemli bir rolü var. Bunu eğitmenlerin de muhakkak yapması gerekiyor. Mesela ben liselilerle çalışırken oyuncular çalışmaları videoya alıyorlardı, fotoğraf çekiyorlardı. Bunlar teknolojik ve finansal olanaklarla bağlantılı. Artık bu teknolojiye bir devlet öğretmeni de ulaşabilir. Bir eğitmen çalışmaları yazılı ve görsel olarak belgeleyebilmeli, topluluğun internet sitesini açabilmeli. Bu bizde büyük bir tembellik. İl içinde veya il dışında olup da eğitmenler komisyonunda olmayan eğitmen arkadaşlarla konuşurken çalışmaların belgelenmesi gerekliliği daha fazla hissediliyor. 2007 yılında okulun açılmasıyla birlikte artık her şeyi kaydediyorum. Çalışmada ders içinde, ders dışında... Önceki çalışmaların belgelenmesi de mümkün. O dönemde oluşan arşivleri toplamaya çalışıyorum. Önceki oyunun aktarılması, liselilerle yaptığımız çalışmaların aktarılması konusunda görüşüyorum diğer öğrencilerle. Onların da arşivlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Geçen sene oyun çıkardınız ve uzunca bir süreç paylaştınız birbirinizle ve Başak Öğretmeninizle. Bu süreci biraz anlatabilir misiniz? Nasıl geçiyordu doğaçlamalar, eğleniyordunuz aslında. Çalışmalarda neler yapıyordunuz?

BAHAR: Biz çocuk haklarının engellenmesinde çok fazla da eğlenmiyorduk açıkçası. Haklarımız engelleniyordu ve ondan eğlenemiyorduk. Ama başka zamanlar çok güzel geçiyordu vaktimiz. Vakit de kalamıyordu bazen tiyatroya. Derslerimiz oluyordu. Hani hep kolay derler ya altıncı sınıfa, yedinci sınıfa ama pek de kolay değil. O kişinin yerine girmeden bilemezsiniz. Onun dışında çok güzel geçti, arada bazı sorunlar olsa da!

RIZA: Çocuk haklarıyla ilgili oynadığımız oyun, yani ilk çocuk haklarını konuştuğumuz doğaçlama keyifli geçmemişti. Ama biz bu doğaçlamayı oyuna çevirdiğimiz için biraz eğlendik. Orada, çocuk hakları doğaçlamasında oynayan arkadaşlarıma da teşekkür ederim.

ELİF: Geçen yıl çalışmalarınız nasıldı dediniz ya, biz o çalışmalarda bazen eğleniyorduk bazen de kendi hayatımızdan anlatınca üzülüyor da olabiliyorduk arkadaşlarımızla beraber. Çalışmalarımızı yaparken oyun havaları, Romen oyunları oynuyorduk ve onlarla eğleniyorduk. Tiyatromuzu yaparken de eğleniyorduk. Yani hep eğlendik, çok eğlenceli geçti.

GİZEM: Geçen sene ilk başta tabi zor gelmişti bize. Daha yeni tanışmıştık tiyatroyla sonra hep birlikte güzelleşti, birlikte kaynaştık. Arkadaşlarımızın bazı tiyatro olayları vardı onları sahneye döktük. Sonraları hep güzel geçti.

UĞUR: Biz geçen sene tiyatrolar yapmıştık. Danslar öğrenmiştik. Hani bizim geleceğe dair projelerimiz vardı ya. Sınıfımızda en çok Mahsun arkadaşımızın vardı. Yazar ve tiyatrocu olmak istiyordu. İlk tiyatro yaptığımızda Avrupa Yakası’nda Burhan’ı taklit ediyordu. Kendisi Burhan Altıntop hayranıydı. Danslarımızda, Tiyatrolarımızda hep onu gösteriyordu. Hep kendinin onun gibi tanıtıyordu.

BAŞAK: Çalışmalarımızdan ilginç bir detay, çok okulda kalmışlığımız vardır. Kapı kilitlenip, hırsız alarmları çalıp , izdihamla bütün mahallenin inip acaba okula gene hırsız mı girdi diye korktuğu. Çünkü bizim ihmal edilen okulumuzun tamamen öğretmenlerin inisiyatifiyle oluşan bir bilgisayar laboratuar var. Oradaki bütün bilgisayarların kasalarındaki donanımları çalındı. Ondan sonra bir alarm takılmıştı bizim okula. O alarm da bir tek bize çalışıyordu... Çalışmalara dönersek, ilk doğaçlamalarda dizilerin sahneye taşınması, daha sonra dizilerin konuşularak oradaki karakterlerin incelenmesi, mesela “Avrupa Yakası”nda Burhan neye denk geliyor, oradaki Gaffur tiplemesi neye denk geliyor, niye akıllı insanlar sarışın olmak zorunda? Yani bu tür şeyleri de konuşmuştuk. Ama ilk doğaçlamamız, belki herkes hatırlar, Bahar bir gazete haberi getirmişti. Bir yoksul aile akşam yemeğinde makarna yiyorlar ve zehirleniyorlar. Çocuklar onu sahneye taşımışlardı. İlk doğaçlamamız böyle oldu. O yüzden üzücüydü. Herkes kendi sofra serişini doğaçlamıştı. Mesela Eda ile Seda kardeşler, kendilerinden beş yaş küçük olan erkek kardeşlerini anlatmıştı. Eda ve Seda harala gürele sofrayı kuruyorlar, baba oturuyor, (Eren de şu anda burada bizi dinliyor.) Eren oturuyor, babaya yaslanıyor bağdaş kuruyor, kızlar hizmet ediyorlar. Anne ve kızlar sofrayı diziyor, sofrada tek yemek makarna onu yiyorlar ve sonra ölüyorlar. Böyle bir sahne. Bunu doğaçlamıştık, ilk getirilen gazete haberi o olmuştu. O yüzden ilk çalışma üzücü olmuştu. Ve onun sonunu üzücü olmaktan kurtaramamıştık. Ne yaparsak yapalım umutlu bir şey çıkaramamıştık.ilk doğaçlamamız böyle olmuştu.

Hepimiz, eğitmenliğe ilk başladığımızda özellikle 9-15 yaş arası çocuklar televizyon dizilerini doğaçlıyorlar. Onlar için tiyatro dizi oyunculuğundan ibaret. Herkesin bir tiplemesi var televizyonda ve onunla eğleniyor. Fakat bu süreç içerisinde dönüşüyor. Sizin oyunda da bunu görebiliyoruz. O dizi tiplemelerin yerini doğal oyunculuklar almıştı. Herhalde biraz izin vermek gerekiyor oyuncuya. Kendini bırakmasını, kendini rahat hissetmesini sağlamak gerekiyor. Sizin bu dönüşüm süreci nasıl oldu?

BAŞAK: Ben kendi gözlemlerimi anlatayım ama arkadaşlar daha çok söz alsınlar bence burada. Aslında bir ders yılı boyunca yaşadığımız sürecinin son aşaması tamamen oyuncunun sahne üstünde kendisini rahat hissetmesiydi. İATG’de sergilendiğimiz de bu yaptığımız çalışmaların sonucunu gösterdik, süreci gösteremedik. Oyuncular, her halleriyle sahnede kendilerine güvenen, hikayelerini anlatmaya hale geldiler ve şimdi görüyorum ki bu hikayeleri anlatabiliriz. Şimdi çıkacaktır hikayeler ortaya. Bence arkadaşlar söylesinler. Dizi oynamaktan nasıl vazgeçtiler de kendi hikayelerini anlatmaya geldi iş.

Şimdi karşımızda daha yaratıcı, daha farkında oyuncular var. Bundan sonra işler daha güzel olacak gibi görünüyor. Dizilerdeki tiplemeleri taklit ederken, hayatın içinden doğal tiplemelere, doğal oyunculuğa nasıl geçtiniz?

SEDA: Mahzun arkadaşımız hep Burhan tiplemelerini gösteriyordu. aslında biz onları televizyonda da görüyorduk, bütün Türkiye onları görüyordu. Ama aileler, hiç kimse çocuk haklarını önemsemiyorlardı. Bizler buradan yola çıkarak günlük hayatta yaşadıklarımızı tiyatroya taşıdık ve dizi karakterlerini bıraktık. Normal hayata döndük bu sayede.

EMRAH: Biz dizi tiplemelerinden normal tiplemelere şöyle geçtik: Dizilerden yaptığımız artık beğenilmiyordu, bu da normaldi. Biz de yeni şeyler çıkarmak için kendi tiplemelerimizi yaptık.

UĞUR: Biz tiyatroya erken başladık. Çünkü biz tiyatroyu Burhan Altıntop, Gafur gibi bir oyun zannediyorduk. Ama sonra gazeteden haberler getirince arkadaşlarımız, biz de haberler getirince anladık ki böyle olmuyor bunu herkes görüyor. Onun için biz de gerçek hayattan ilgili tiyatrolar yaptık

ELİF: Biz kendi haklarımızı daha doğru düzgün savunmayı bilmiyorduk. Dizilerdeki karakterleri oynamaya başlıyorduk, tiyatroyu o sanıyorduk. Ondan sonra Başak Hoca girdi hayatımıza (Gülüşmeler) tiyatroyu o zaman anladık. Çocuk haklarını o zaman anladık.

GİZEM: Biz Burhan’dan, Sihirli Annemden, bu gibi televizyon dizilerinden sonra Başak Hoca bize Çocuk Hakları’nı okudu. Biz ondan sonra kendi hayatımızdan olayları, doğaçlamaları aldık. Arkadaşlarımız bunları sahneye taşıdı. Böyle keşfettik gerçek hayattaki olayları sahneye taşımayı.

EDA: Ben bir tek geçen seneden tiyatroya başlamadığımıza eminim. Biz önceden de önceki senelerden de filmlerden sevdiğimiz rolleri, sevdiğimiz kişilerin rollerini gelip sınıfta oynamak istiyorduk. Yada başka yerlerde sunmak istiyorduk. Onlar gibi nasıl tiyatro yaptığımızı göstermek istiyorduk. Ama çocuk haklarını öğrendikten sonra dizileri oynamaktan vazgeçtik. Çocuk haklarına önem verilmediği hakkında çalışmalarımızı yaptık.

RIZA: Öncelikle biz Sihirli Annem, Avrupa Yakası, Burhan gibi filmleri ve tipleri televizyonda görüyorduk. Başak Hoca bize tiyatroyu anlattığında ilk önce bir kitap okumuştuk. Adı “Küçük Prens” idi. O çocuk da kendi duygularını anlatıyordu. Biz de o duygulardan yola çıkarak kendi doğaçlamalarımızı yaptık.

BAŞAK: Rıfat Ilgaz’ın “Bacaksız” serisini okumuştuk. Gizem büyüyünce bu günleri oyunlaştırmak istediğini söyleyince ben de çok duygulandım. Kendi hayatınıza kaptırıp yaşarken, içindeyken bilmiyorsunuz ama dışarıdan bakınca diyorsunuz ki ‘ben bu hikayeyi anlatayım’ diyorsunuz. Çünkü aslında o dönemin tarihini de çok iyi anlatıyor, o dönemin haksızlıklarını da çok iyi anlatıyor. Sizin de kendinize yönelik cesaretinizi toparlayıp hayatınızı ele geçirmenizi sağlıyor. O yüzden o bilinci kaybetmemek, onu hatırlamak çok güzel bir şey.

BAHAR: Ben ilk başta tiyatroyu televizyondaki dizilerden ibaret sanıyordum. Başak Hocam geldi, eminim ki hocam daha bilgilidir bizden. Diğer okullarda bizden büyük liseli ablalar ağabeyler vardı. Onların çalışmalarına gittik. Bizim hatamız olduğu zaman onlar bizden daha deneyimli olduğu için söylüyordu. En çok bizim hatamız oldu. Onların hatası olduğu zaman biz de söyledik. Biz daha bilinçli olmadığımız için, daha yeni nesilleri olduğumuz için onlar bizim hatalarımızı söyledi. Biz de bu hataları düzelterek tiyatroya taşıdık. Mutluyum tiyatrocu olduğum için, kendi hatalarımı düzeltebildiğim için.

EDA: Ben arkadaşlarımın da benim de bir şey bilmediğimi biliyorum. Çünkü televizyonda tiyatrocu ablalar abiler var. Hemen saniye hızında ne söylerlerse hemen onu tiyatro şeklinde geliştiriyorlar. Canlı yayın olarak, hiç de öyle film gibi çekilmiş sonradan izletiyorlar gibi değil direk canlı olarak. Seyirciler bir şey söylüyor. Mesela misafir kelimesi kullanıyor. Oradaki tiyatrocu abiler ve ablalar da hemen misafir olarak o kelimeyi kullanarak tiyatro şeklinde saniyeler içinde hemen oynuyorlar.

BAŞAK: Hangi kanalda?

Hep birlikte (Hocam Fox’ta)

EDA: Bizim de onlar gibi olmamız için çok çalışmamız gerektiğiniz düşünüyorum.

GİZEM: Tiyatro çok güzel bir sosyal aktivite. Tiyatroya herkes katılsın diyorum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Kendi olaylarınızı sergileyebiliyorsunuz. Rahatlayabiliyorsunuz.

ELİF: Tiyatroya biz katıldık. Hani müzik ruhun gıdası diyorlar ya, tiyatroda çocukların gıdasıdır. İçinden geleni söyleyebiliyorsun. İçine kapanmıyorsun. Sınıfta arkadaşlar sırdaşı gibi içini dökebiliyorlar, ne olduysa söyleyebiliyorlar.

Sanıyorum grubun hepsi burada

Gruptan bazı arkadaşlarımız yok. Mesela Dilanlar Kanada ‘ya göç etti. Mahsun yok. Seda, Belinda ve Murat okulumuz tadilatta olduğu için başka bir okula gitmek zorunda kaldılar.

Sizi sahnede görünmekten çok mutluyuz. Oyununuz gerçekten çok eğlendirdi bizleri. Oyununuzu siz nasıl değerlendirdiniz? Şenlik, orada sergilenen oyunlar nasıldı?

ELİF: Bizi o kadar insanın izleyeceğini bilmiyorduk. Oradaki tiyatrocuları da izledik daha bir zevk aldık tiyatrodan. Kendimiz sahneye çıkınca onlar aklımıza geldi. Biz daha çok heveslendik yaptık. Eğlencesi de güzeldi, tiyatrolar da güzeldi.

UĞUR: Biz oyun oynamadan önce biz zannediyorduk bizim tiyatromuz güzel değil. Bilmiyorduk. Oraya gittik bir iki tane tiyatro izledikten sonda daha bir ufkumuz açıldı ve daha iyi oynadık.

GİZEM: Biz Boğaziçi Üniversitesi gittiğimizde oyunumuzu oynamadan önce birkaç tane oyun oynadılar. Daha küçük oyuncu arkadaşlarımız vardı. Onlarda çok yetenekliydi çok güzel oynadılar oyunlarını. Biz onlara bakarak heyecanımızı giderdik. Onlar nasıl oynuyorsa biz de oynarız diye hırs yaptık. Sonra oyunumuzu oynadık. Güzel oynadığımızı düşünüyorum.

BAŞAK: Daha çok hangi oyunu kendinize yakın buldunuz?

BAHAR: Biz diğer arkadaşlarımız gibi geçen seneden devam etmiyoruz daha önceki senelerde olabilir bence. Oradaki çocuklar bir okul canlandırıyordu, okulda çocuk hakları çiğneniyordu onu ben çok beğendim. Bizim bazı sorunlarımızı anlatıyordu. Diğer okullardan ablalar ve ağabeyler de liseli oldukları için kendi haklarını değerlendirdiler. Biz çocuk olarak kendi çocuk haklarımızı değerlendirdik. Onlar da eminim başka bir şey düşünüyorlardı, biz de başka bir şey düşündük ve sahneye taşıdık.

BAŞAK: Mehmet Beyazıt Lisesinin robotlaşma sahnesini beğenmişlerdi.

RIZA: Biz buradan Boğaziçi üniversitesine gitmeden önce heyecanlıydık. Kötü olacağımızı sandık. Ama oraya gittik. Tiyatrolar izledik. Bizim gibi arkadaşlarımız, hatta bizden daha küçük arkadaşlarımız da oynadı. Yeteneklilerdi. Onları izledik ve arkadaşımızın dediği gibi hırs yaptık. Biz de oynarız dedik, biz de güzel oynayacağız dedik. Güzel oynadığımızı düşünüyorum.

ŞAFAK: Geçen sene tiyatro şenliği çok güzel geçti. Biz kendimizin nasıl bir tiyatro yaptığımızı izleyemedik ama en çok beğendiğim: hani bir çocuk vardı, ailesi bir yandan baskı yapıyordu. Dersleri kendiliğinden baskı yapıyordu. O çok güzeldi. Bir de “Ayşegül Ormanda” tam çocuksu bir tiyatroydu.

GİZEM: Ben en çok Ataşehir İlköğretim okulundaki arkadaşlarımızın oynadığı tiyatroyu kendimize yakın buldum. Çünkü biz de haklarımızın ihlal edilmesinden bahsediyorduk onlar da.

BAŞAK: Ben bir soru sormak istiyorum. Güzel oynamak nasıl bir şeydir, bir topluluk nasıl güzel oynar? Bunun koşulları nedir, ne yapmak lazım güzel oynamak için?

UĞUR: Öncelikle bir oyunun güzel olması için grubun oy kararıyla birlikte karar vermesi lazım. Topluluk üyelerinin birbirleriyle anlaşması gerekir.

RIZA: Bir oyunun güzel olması için arkadaşlarımızın birbirine küs olmaması lazım.Oyun bir kişiyle de oynanır, bir çok kişiyle de oynanır. Biz de kendimize küs değildik. Açıldık her şeyi yaptık ve güzel oynadık.

BAHAR: Tiyatro zaten bir arada olmak değil midir? Yani topluluk olmak değil midir. Biz de topluluk olarak, kendi sorunlarımızı birlikte tartışarak, düşünerek güzel bir oyun haline getirdik.

SEDA: Bana göre güzel oynamak demek: herkesin bir fikri vardı. Dilan arkadaşımızın ve Mahsun arkadaşımızın kendiliğinden doğan bir fikri vardı. Biz bunları canlandırdık. Hatta daha çeşitli hallere getirdik ve sahneledik.

GİZEM: Bana göre güzel oyun demek: o doğaçlamayı en güzel şekilde yapmaktı. Güzel bir şekilde sahnede insanlara yansıtmaktır.

ELİF: Güzel oynamak demek, oynayan kişinin karakterini çok iyi düşünmesi lazım. Mesela solucan vardı Emrah. O kendini solucan olarak gördü ve güzel oynadı. Hep solucanı nasıl oynayacağını düşündü. Mesela ben bebek rolü oynadım. Bebekleri, onların nasıl hareket ettiklerini düşündüm hep.

EMRAH: Bence güzel oyun demek topluluğun kendi istediğini yapmasıdır. Mesela Mahzun arkadaşımız kendi yapmak istediği tiyatroyu sundu bize. Biz de onarı yaptık onlara katılarak. Biz de sevdik o tiyatroları ve güzel oynadık. Bence bu.

ŞAFAK: Hani siz sormuştunuz ya tiyatro müzikle mi daha güzel olur, oyunculukla mı diye. Bence müziğin bir önemi yok. Oyunculukla daha iyidir. Oyuncular güzel oynadıktan sonra, rollerini iyi kavradıktan sonra bir sorun çıkmaz.

BAHAR: Bizim yaşımızdaki çocuklar bir olunca, birbirlerini dinleyince, anlayınca dertlerini, güzel oyun olur bence.

GİZEM: Bence en başta oyunculuk gelir, sonra da müzik ona katılarak daha güzel bir tiyatro olur.

BAHAR: Şafak demişti ya müziğin bir önemi yoktur diye. Şafak, bence müziğin de önemi vardır. Biz resim yapıyorduk çocuk hakları ile ilgili. Müzik öğretmeni sözsüz müzik takmıştı onunla beraber daha güzel yaptık. Aklımızda olanları aktardık oraya. Ama müziksiz hiçbir şey olmazmış gibi, bir ağacın dalları olmazmış gibi oluyordu.

ŞAFAK: Geçen sene biz tiyatro yaparken Eren bizi izliyordu. Ne anladığını bize anlatabilir mi?

EREN: (Eren aynı okulda ikinci sınıfta okuyor, abları Eda ve Seda dolayısıyla çalışmaların müdavim seyircilerindendi.) 6A sınıfındaki arkadaşlarımız tiyatro yapıyorlardı. Hep onları izliyordum. Onlar çok güzel tiyatro yapıyorlardı. Ama öbür sınıflar 6A gibi güzel tiyatro yapamıyorlardı. Çünkü 6A nın tiyatro öğretmeni var Başak Hocaları var. O hem İngilizce öğretiyor, hem de onlara tiyatro yaptırıyor. Ondan 6A öğrencileri de inşallah Başak Hocaları gibi tiyatrocu olur. İngilizce öğretmeni olabilirler.

Toparlarsak. Söz cümleleriniz neler olur?

ELİF: Buradan, tiyatroya katılmayan arkadaşlarımızın tiyatroya katılmalarını istiyorum. Kendilerini daha rahat hissederler. Kendilerini büyük birisi gibi hissederler. Tiyatroya katılsınlar.

UĞUR: Ben, Başak Hocaya teşekkür ediyorum.

RIZA: Başak Hocaya öğretenlere de, Başak Hocaya da çok teşekkür ediyorum.

BAŞAK: Ben de bugüne değin birlikte çalıştığım tüm öğrenci arkadaşlara, bu çalışmalara kaynak olan TEAB’a (Tiyatro Eğitim Araştırma Birimi) ve TEAB eski sanat danışmanı Ömer Faruk Kurhan’a teşekkür ediyorum. Çocukları ve gençleri tiyatroya, eğitmen arkadaşları da komisyona davet ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder